ANA SAYFA » MAKALELER » GÜNCEL YAZILAR » HİPERAKTİF Mİ, YOKSA SADECE ÇOCUK MU?
Okullar açılıp çocuklar okula başladıktan sonra en büyük stresi anne babaların ama en fazla annelerin yaşadıklarını görüyoruz. İnanılmaz bir ödev stresi başlıyor ailelerde. Her anne baba kendine göre haklı sebepler öne sürse de öğretmenler ellerinden geleni yapmaya çalışsa da aslında tenis topu gibi oradan oraya savrulanların minicik çocuklarımız olduğu hep gözden kaçıyor.
Bu yazım özellikle ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin anne babaları ve öğretmenleri için yazıldı. Bazı şeylerle yüzleşmemiz gerekeceği için biraz can sıkıcı bir yazı olabilir ama söz konusu olan çocuklar ve yıllar sürecek eğitim hayatları olduğundan elimize aynayı alıp kendimizle yüzleşme zamanı geldi demektir.
Çocuklar okula başlarlar ve anne babalar çocuklarının ilk birkaç hafta sonunda okumayı yazmayı öğrenmesini beklerler. Bu yetmez arkadaşlarıyla kıyaslama yaparlar. Bu da yetmez anne babalar birbirlerine üstünlük gösterisine girişirler.
Çocuklarının ne kadar zeki olduğunu birbirlerine anlatırken evde o çocuğu yerden yere çarparak falanca arkadaşının ne kadar zeki ve başarılı olduğunu çocuğun beynine işlerler. Böylece çocuk en önemli dersini evde almış olur, ‘Ben bir geri zekalıyım’.
Çocuk okula gelir, aslında içi kıpır kıpır, aslında aklı oyunda, aslında uykuya doymamış, oyuna doymamış, eve doymamış ama kurallar o çocuğun 40’ar dakikadan toplam 6 ders boyunca hiç kımıldamadan hatta mümkünse mum gibi oturup öğretmenini dinlemesini bekler. Aynı kurallar çocuğun her anlatılanı hiç ikiletmeden anında öğrenmesini de bekler.
Çocuk teneffüse çıkar, tam oyun kuracak tam arkadaşıyla top oynayacak, tam koşacak ama okulun bahçesini bir baştan bir başa koşamadan zil çalar ve yeni ders başlar.
Akıl bahçede kalır, gövde sıraya yığılır. Öğretmen anlatır ama çocuk hep dinlemek zorundadır. Biraz hareketlense ‘otur yerine’ , biraz konuşacak olsa ‘ sus bakayım’ komutlarıyla haddi bildirilir.
Biraz fazla hareket eden çocuk el birliğiyle etiketlenmeye başlanır. Önce öğretmenleri ve rehberlik servisleri sonra okul yönetimi ile sorunlu olduğu düşünülen çocuk alenen tavsiye edilen psikiyatristlere yönlendirilir. Hatta çocuğa ilaç kullanılarak tedavi edilmesi gerektiği söylenir. Aile kafası karma karışık vaziyette daha önce gittiği yuvada ve evde hiç sorun çıkarmayan çocuğun nasıl olup da bir anda dikkat dağınıklığı, hiperaktivite, davranış bozukluğu hatta okul fobisi yaşıyor olduğunu anlayamadan uzmanların yolunu tutarken bulur kendisini. Çocuk okula gitmeyi reddeder, ders yapmayı reddeder, ödev yapmayı reddeder. Hatta defteri kitabı yırtar, sinir krizi geçirir ve evde terör estirir. Çocuk da kendisinden hiçbir şey olmayacağına inanır.
Böylece anne babadan öğretmene, rehberlik servisinden okul yönetimine kadar herkes görevini yapmış olmanın huzur içinde susturulmuş, sindirilmiş, merakı törpülenmiş, çocuk olmanın getirdiği gereksiz(!) hareketlilikten kurtarılmış çocuklara eğitim vermeye devam edilir.
Oysa çok minik ama çok önemli bir ayrıntıyı hep yok saydığımız içindir yaşanan bunca sorun. Çocukların çocuk olduğunu unuttuğumuz için, onların en çok oyuna, arkadaşa, sosyalleşmeye duyduğu ihtiyacı yok saydığımız içindir.
Gereksiz derslerle ‘tüm gün eğitim’ adı altında çocukları oyundan, bahçeden, evden, uykudan koparıp taş binalara hapsettiğimiz içindir. Sorumluluk almaktan kaçıp en kolay yola başvurduğumuz ve onları başarılı, başarısız, uyumlu, uyumsuz, hiperaktif, sakin diye etiketlediğimiz için.
Eğittiğimizi düşündüğümüz çocukların kendi eğitimlerinde en ufak bir söz sahibi olmalarına izin vermediğimiz içindir. Farklı düşünmelerine, soru sormalarına, katlanamadığımız için daha doğrusu verecek cevabımız olmadığı içindir.
Başarısız olanlar çocuklar değil, biz olduğumuz içindir tüm sorunlarımızın sebebi.
Öncelikle özellikle anne babalara birkaç önemli ipucu vermek istiyorum:
Aslında son derece zeki çocuklar onlardaki cevheri ve eğilimleri fark edemeyen anne babalar ve öğretmenlerin elinde telef olup gidiyor farkında mısınız? En başta 6 yaşındaki minicik çocuklara 3 ayrı alfabe öğrenebildikleri için ve tüm bunları 8 aylık bir eğitim sürecinde başarabildikleri için saygı göstermek zorundayız.
Hiç düşündünüz mü ne kadar zor bir iş başardıklarını? El yazısıyla yazmayı ve okumayı öğretip küçük harflerden ve büyük harflerden oluşan düz yazıyı da okuyup yazabildiklerini fark ettiniz mi? Size olağanmış gibi gelebilir ama çok önemli bir beceridir bu yaptıkları.
Öncelikle anne babaların çocukları üzerinden birbiriyle yarış yapmamaları çok önemli. Bahsettiğimiz çocuklar toplam hayat deneyimi 6 ya da 7 yıl olan minicik varlıklar.
Bizim 30 – 40 yıllık hayat ağırlığımız altında ezilmeyi, yargılanıp etiketlenmeyi hak etmiyorlar. ‘Eski öğrenciler kalmadı’ diye geçmişi yad eden sevgili öğretmenlerimize bizim de ‘eski öğretmenlerimiz nerede?’ diye burnumuzun direğinin sızladığını hatırlatmak isterim.
Çocuğa daha iyi eğitim vermek için evine kadar giden, zaman ve fırsat yaratıp ders eksiklerini tamamlamaya çalışan, teşvik etmek için ders notlarında ‘kanat notunu’ kullanan, çocuğu kendi anne babasına karşı koruyup kollayan tatlı sert disiplinle hepimiz için ikinci anne baba olan sevgili öğretmenlerimiz gerçekten eli öpülesi insanlardı.
Bugün geldiğimiz noktada değişen hayat şartları ve sınav sistemi içinde çocukların üzerindeki sorumlulukların çok ağır olduğunu biliyorum.
Sevgili öğretmenlerimizin ne büyük sıkıntılarla mücadele ettiklerini, pek çok duyarsız anne babanın kişisel hırslarını çocukları üzerinden öğretmenlerine yönelttiklerinin de farkındayım.
Öğretmenin sınıf içerisindeki ders işleyişinden sınıf içi disiplin kurallarına kadar her şeye müdahale etmeye meraklı sınırı ve haddini aşan anne babalar olduğunu da biliyorum.
Ancak bütün bunları düzenleyecek, sorunları giderecek olanlar da yine öğretmenlerimiz. İsmi üzerinde onlar ‘Öğretmen’ yani öğreten kişi.
Gerekirse zamanında yeterince öğrenememiş anne babalara çocukları üzerinden yeniden eğitim vermesi gerekse de bunu yapacak kişiler yine onlar.
Bazı çocukların sorunlar yaşaması doğal. Ancak bu sorunların çözüm yeri de yine okuldur. Anne baba sadece anne baba olarak bir aile ortamı sunabilirler ama okul bir eğitim yuvasıdır. Her sorun öncelikle orada çözülmelidir. Günümüzde yeteri kadar spor ve oyun alanı sunamadığımız, bilgisayar ekranlarına hapsettiğimiz çocuklarımızın aşırı hareketli olmaları da doğal. Bu hareketliliğin çözümü ilaç kullanıp çocuğu sabitlemek yerine enerjisini akıtacağı, hareket edip gelişeceği ve büyüyeceği ortamlar sunmaktır.
Tüm çocuklarımıza biz yetişkinlere sabır ve anlayış gösterdikleri için, bizim onlara yüklediğimiz bütün görevlerin altından hakkıyla kalkabildikleri ve bizim hırslarımızla başa çıkabildikleri için teşekkür ediyorum.
Onlar minicik dev insanlar!
[2017-10-11]
Seçimler bitti, siyasi arenaya çıkanlar ya hayal ettiklerine kavuştular ve seçildiler ya da seçilemedikleri için hayal kırıklığı yaşıyorlar. Seçilenler artık kendisine oy ...
Stresin hep ne kadar olumsuz bir duygu durumu olduğunu öğrendik. Hep bir an önce kurtulunması gerektiğine şartlandık.Oysa Stres ...
Henüz küçüklerken kıyamadığımız, aman ayakta kalmasın, aman yorulmasın, aman üzülmesin diye koruyup kolladığımız, uğrunda kendimizi kul köle ettiğimiz o çocuklar büyüdüler ...
365 sayfalık bir öykü daha başlıyor. Her güne bir yaprak, her yaprağa bir öykü, bir gülümseme, olabilirse bol kahkaha, bol sevinç, ...