SERAP DUYGULU

ANA SAYFA  »  MAKALELER  »  GÜNCEL YAZILAR   »  DEPREM PSİKOLOJİSİ

DEPREM PSİKOLOJİSİ

deprem ve psikoloji

Ülkece deprem kuşağındayız ve zaman zaman çok şiddetli yaşadığımız depremlerle ilgili hatıralarımız tazeyken ne yazık ki 30 Ekim Cuma günü, Ege Denizi merkezli bir deprem daha oldu ve hepimizin bildiği gibi en çok hasarı güzel şehrimiz İzmir aldı.

Depremin düşüncesi bile korkutucudur, özellikle bizim gibi depremle ilgili kötü anıları olan ülkelerde deprem olasılığı insanlar için önemli bir kaygı sebebidir. Düşüncesi dahi korkutucu olan böyle bir olasılık maalesef ülkemiz için bir kez daha gerçek oldu ve İzmir’in Bayraklı ilçesinde birçok insanın hayatını kaybetmesine yol açtı. An itibarıyla hala enkaz kaldırma çalışmaları ve enkaz altında kurtarılmayı bekleyen, yaşama tutunan insanlar olabileceği umudu devam ediyor.

Artık yaşadığımız bir gerçek olarak depremle bir kez daha karşılaştık ve yeniden depremin hem biz yetişkinler hem de çocuklar üzerinde yarattığı olumsuz etkilerle nasıl başa çıkacağımızı bilmek istiyoruz.

Öncelikle depremin yarattığı etkinin birkaç farklı boyutu var. Doğrudan depremi yaşayanlar yani sıcak bölgede sarsıntıları tüm şiddetiyle yaşayanlar, depremde binaları hasar görenler ama o esnada binada olmayanlar ve depreme doğrudan hasar gören binalarda yakalanan, enkaz altında kalanlar ve bir de depremde zarar görmese dahi, yakınlarını, tanıdıklarını kaybedenler. Elbette depremin bireyde yarattığı etkiler de fizyolojik ve psikolojik olarak farklı boyutlarda oluyor. Kişiler fiziksel bir zarar görmese dahi psikolojik olarak çok etkilenebiliyor.

Deprem gibi felaketlerde bireylerin yaşayacağı maddi ve somut kayıplar telafi edilmeye çalışılırken psikolojik kayıplara, yaşanılan kaygı ve panik durumlarının tedavisine yönelmek zaman alabiliyor ve zaten psikolojik etkiler de ilk şok etkileri geçtikten sonraki aylara hatta yıllara kadar uzayabiliyor.

Deprem sonucunda aslında ilk problemlerden biri, insanların yaşadıkları güven kaybı. Oturdukları, kendilerini en güvende hissettikleri evlerinin, iş yerlerinin yıkımı bireyleri gerçekten de psikolojik bir yıkıma götürebiliyor. Kapalı ortamlardan kaçınma, yalnız kalmaktan korkma, asansöre binememe, uykuda ve odaklanmada sorunlar, yoğun bir keder, kaybolmuşluk, parçalanmışlık, çaresizlik hissi, suçluluk ve öfke duygusu gibi çok farklı duygu ve davranış durumları ortaya çıkabilir. Özelikle depremde kayıp yaşamış bireyler için durum başa çıkılması daha zor bir hale gelebilir. Kişi kaybettiği yakınlarını kurtaramadığı için ya da onların kaybına karşılık kendisi hala hayatta olduğu için ağır bir suçluluk ve acizlik duygusuna kapılabilir. Bireylerin psikolojik yapıları, deneyimleri, kişilikleri, olayları algılama ve değerlendirme biçimlerine göre verecekleri tepkiler ve tepki süreleri de değişecektir. Depreme sadece medya aracılığıyla tanıklık edenlerle, elbette birinci derecede etkilenenlerin verecekleri tepki de farklı olacaktır. Ancak geçmişte bir deprem felaketi yaşamış ya da evini, yakınlarını kaybetmiş kişiler bu depremde fiziksel olarak etkilenmemiş olsalar bile psikolojik olarak etkilenebilirler. Geçmiş kötü anılar tekrar canlanabilir ve aynı kaygılar geri gelebilir. Verilen tepki ne olursa olsun, tepkinin kaynağı olan ortak duygu korkudur. Korkmak bireyin hayatta kalmasına yardım eden doğal bir duygu olmakla beraber süreğen korku hali kişinin fizyolojik ve psikolojik savunma bariyerlerini yıkarak bireyi her tür dış ve iç etkene karşı savunmasız bir hale de getirebilir.

Deprem gibi şiddetli travmatik olaylar sonrasında sıklıkla karşılaşılan durum Travma Sonrası Stres Bozukluğudur. Çarpıntı, endişe, korku, olanlara inanamama, ellerde, ayaklarda uyuşma hissi, eklem ve kas ağrıları, terleme, uykusuzluk, ağlama isteği, karamsarlık, baş ağrıları, her şeyin anlamını yitirdiği düşünceleri, kaybetme korkusu, panik hali gibi pek çok farklı duygu ortaya çıkabilir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu haftalar hatta aylarca sürebilir ve bireyler ciddi anlamda fiziksel ve ruhsal çöküşe sürüklenebilir.

Depremin Psikolojik etkilerini 3 ana başlıkta değerlendirmek mümkün.

Şok Dönemi; Depremin yaşandığı ve hemen sonrasında ortaya çıkan durumdur. Birey herhangi bir tehdit karşısında doğal bir tepki olarak savaş ya da kaç durumuna geçerken, şok durumunda herhangi bir tepki veremez. Aksine donup kalır ve aynı zamanda duygusal bir tepkisizlik ortaya çıkar. Korktuğunun ya da üzüntüsünün bilincinde değildir. Yakınlarını kaybetse dahi duygusal bir tepki ortaya koyamaz. Acıkma, susama, uyku gibi fiziksel ihtiyaçlarının da farkında değildir. Günlerce yemeden, uyumadan durabilir. Şok dönemi birkaç sürebilir.

Pasifleşme Dönemi: Birey çevreden gelen uyaranlara açıktır ancak çok mekanik hareket eder. Söylenenleri yapar, anlatılanları dinler, ancak kendi başına organize olamaz. Kafası dağınıktır, başkalarının yönlendirmesine ihtiyaç duyar. Travmanın sıcaklığı azaldıkça ve zaman geçtikçe daha bilinçli davranmaya başlar.

Toparlanma Dönemi: Birey hala çok kaygılıdır. Bütün fiziksel ve psikolojik olumsuzluklar yaşanmaktadır ve kişi yaşadığı bu olumsuzlukların farkındadır. Yalnız kalmaktan korkar, sarsıntıların devam ettiğini hisseder, hayatının dağıldığını, eski normal hayatına dönemeyeceğini düşünebilir ve bu düşünce geleceğe yönelik umutlarla bağının kopmasına yol açabilir. Bu süreçte birey ya zaman içinde bu dönemi atlatır ya da uzun süre bu dönemde takılıp kalır. Her şekilde psikolojik yardım alınması travmanın olabilecek en az hasarla atlatılması adına son derece yararlıdır.

Bu tip ağır travmatik olaylar sonucunda kişiler geçmişteki yaşantılarından tamamen farklı davranışlara, inançlara ve duygulara yönelebilirler. Yaşamın anlamsız olduğunu düşünen bir kişi hayata, işine, bulunduğu kente yönelik bağlarını koparırken ve amaçsız bir hayat yaşamayı seçerken, bir başkası doğa olayları karşında ne kadar aciz olduğunu düşünerek, geçmişte olduğundan daha fazla dine ve dini uygulamalara yönelebilir. Her şeyin kendi iradesinin dışında başka bir güç ya da doğa tarafından planlanmış olduğunu düşünerek hayatla ilgili sorumlulukları reddedebilirler. Bazıları yaşanılan olayı hafifletmek, yok saymak, olmamış gibi davranmak şeklinde tutumlar geliştirirken bazıları ise en ufak seste korkuyla irkilmek, sürekli deprem oluyormuş hissine kapılmak gibi olduğundan daha fazla tepkiler geliştirebilirler.

Elbette deprem gerçeğinin en çok etkilediği bir grup var ki o grup hepimizin en hassas noktası; Çocuklar!..

Çocuklar öncelikle ebeveynlerin duygu ve davranışlarını model alırlar. Çok kaygılı bir ebeveyn doğaldır ki bu kaygıyı çocuğuna da yansıtacaktır. Çocuklar için de tıpkı yetişkinler gibi depreme karşı verilen tepkiler farklılaşacaktır. Bir yakınını kaybeden çocuk ve gençlerin vereceği tepki ile depremi hasarsız atlatan çocuk ya da genç fiziksel olarak aynı şekilde etkilenmeyecektir ancak psikolojik tepkiler değişecektir. Az hasarla atlatan bir çocuk çok fazla bir tepki verebilir ya da yakınlarını kaybeden bir çocuk ya da genç daha metanetli davranabilir. Bu da tamamen çocuğun yapısına, içinde yetiştiği aileye, kültüre ve ortama göre değişebilir. Deprem gibi travmatik olaylarda en çok etkilenenler çocuklardır. Özellikle okul öncesi yaşlardaki çocuklarda ayrılma, terk edilme korkusu, yabancılardan korkma, sürekli ağlama, hırçınlık, öfke gibi davranışlar ortaya çıkabilirken okul çağı çocuklarda yaşanılan olayı hikayeleştirme ve sürekli anlatma davranışları ortaya çıkabilir. Ergenlerde de bulunduğu ortama ve kişilere güvensizlik, yakınlarını kaybetme korkusu, anne babasından uzaklaşmak istememe duyguları gelişebilir.

Anne babalar çocuklarını evde yalnız bırakmaktan, okula göndermekten, onlardan uzaklaşmaktan korkarken çocuklar da ebeveynlerinden ayrılmaktan, yalnız kalmaktan, anne babalarının gidip geri gelmeyeceklerinden korkabilirler. İki taraflı yaşanılan bu duygular aslında bir tür savunma mekanizmasıdır ve özellikle deprem gibi olaylardan sonra son derece doğaldır. Ancak süreç uzadıkça ve hayatın olağan akışına dönmek geciktikçe sorun halini almaya başlar.

Peki ne yapmalı, nasıl bir tutum geliştirmeliyiz? Kendimize, yakınlarımıza ve çocuklarımıza nasıl yardımcı olabiliriz?

İster yetişkin, ister çocuk ya da genç olsun herkesi ihtiyacı öncelikle anlaşılmak ve dinlenilmektir. Kişilerin yaşadıkları duyguları, üzüntüyü, öfkeyi, karamsarlığı mutlaka anlatmasına fırsat verilmeli. Böyle zamanlarda akıl vermek, nasihat etmek, ‘kader böyleymiş’ demek yardımcı olmaz. Aksine bireyleri iyice aciz ve çaresiz hissettirir. Travmalardan sonra yaşanan duyguların yaşanmasına izin vermek gerek. Ağlamak, mutsuz ve üzüntülü hissetmek çok doğal. Aksi olsaydı anormal olurdu. Hayatı olağan akışına bırakmak, yas sürecini yaşamak, olayla ilgili konuşmak, konuşmak isteyen kişileri sadece dinlemek, ortak duyguları paylaşmak, depremde yakınlarını kaybetmiş ya da zarar görmüş diğer bireylerle bir araya gelmek ve onlarla dayanışmada bulunmak faydalı olur. Duygularımızı tanımlamak ve yatışmak için bir günlük duygu defteri tutulabilir. Her güne ait yoğun olan duyguları yazmak, sonraki günler için yapılması gerekenler listesi oluşturmak bu süreci atlatma yolunda önemli adımlardır. Elbette ki psikolojik destek almak en önemli adımdır. Her ne olursa olsun bu destek boyunca kullanılacak ilaçları ve terapileri aksatmamak çok önemli. Yine bu yas ya da kayıp döneminde dikkat gerektiren işlerden uzaklaşmak gerekli. Biraz ortamdan uzaklaşmak, farklı insanlarla bir araya gelmek, özellikle destek ya da dayanışma grupları oluşturup birlikte hareket edebilmek son derece yararlı olur. Bu tip travmatik süreçlerde en çok görülen uyku bozukluğudur. Uyku sorunlarında illa uyumak zorundaymışsınız gibi düşünürseniz hiç uyuyamazsınız. Zamanla uykunuz da düzene girecek, ancak bu süreçte psikolojik ve fizyolojik destek alırsanız doktorunuz zaten gerekli ilaçları ya da tedavileri düzenleyecektir. Eş dost tavsiyesiyle asa ilaç kullanılmamalıdır.

Çocuklarda ise kazanımlarda gerileme, bebekliğe dönüş davranışları ortaya çıkabilir. Parmak emme, alt ıslatma, ağlama, öfke krizleri, uyku bozuklukları, aşırı yeme ya da yemeği reddetme davranışları sıklıkla karşılaşılan durumlardır. Bu süreçte çocuklar her zamankinden daha fazla ilgiye ihtiyaç duyarlar. Çocukların yanında sürekli depremden, hayatını kaybeden insanlardan konuşmak ya da böyle bir olay hiç yaşanmamış gibi davranmak onların güven duygusuna daha fazla zarar verecektir. Çocukları dinlemek, onlarla olabildiğince yakın olmak, özellikle tensel temas çok yararlı olur. Çocuklara depremi doğal bir biçimde anlatmaya çalışmak gerek. Her ne kadar yıkıma ve can kayıplarına yol açsa da bu kayıpların sağlıksız binalardan kaynaklandığını basit bir şekilde açıklamak, mümkünse maket ya da Legolarla oyun içinde anlatmak doğru olur. Çocuklar yaşanılan olayla ilgili çok fazla soru sorabilirler, sorulara onların yaş durumuna göre ama her seferinde aynı ifadeleri kullanarak açıklama yapılmalı. Daha büyük çocuklar ise daha çok konuşmak ya da daha ayrıntılı dinlemek isteyebilirler. Her durumda da çocukların beklentilerine uygun davranmak gerekir. Korkan, anne babasından ayrılmak istemeyen çocukları zorla odasına, uyumaya göndermek sağlıklı bir davranış olmaz. Bu süreçte, çocuk kendisini güvende hissedene kadar daha esnek davranmak gerekir. Çocuklara, onların yanında olacağınızı, onları ve kendinizi korumak için elinizden geleni yapacağınızı anlatmanız çok önemli. Evinizde belirli düzeni olan bir yaşam döngüsü kurmaya çalışın. Birlikte kitap okuyun, resim yapın, mutfak işlerinde beraber olun. Bu şekilde davranmak çocuklar açısından hayatın normale döndüğü algısını yerleştirmesi bakımından önemlidir.

Kaybın derecesi ve etkilenme düzeyi birbirinden farklıdır ve kişiye göre değişir. Zaman zaman her şey çok kötüye gidecekmiş gibi hissedebilirsiniz. Zaman geçtikçe bu hissin yerini geleceğe dair beklentiler ve planlar almaya başlayacak. Bu süreçte psikolojik destek almak geleceğe dönük adımların daha güvenli atılmasında önemli bir basamak olacak.

Depremde enkaza dönen binalar İzmirde ama bizim yüreklerimiz ve aklımız da İzmirde. Bütün ülke hep birlikte yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz, el birliğiyle saracağız da. Kayıplarımız eri gelmeyecek ama biz ayakta ve hayatta kalacağız. Birbirimize tutunup yeniden başlayacağız. Önemli olan bu yaşadıklarımızdan deneyim kazanmak, ders çıkarmak. Bir daha böyle bir depremde can kaybı vermemek en büyük kazancımız olacak. Dileğim odur ki artık ‘keşke’ demeyelim.

Güzel İzmirimize, Türkiyemize, hepimize geçmiş olsun.

[2021-01-16]


Paylaşım:

BU YAZILAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

hayvan-sevgisi-510

HAYVAN BESLEYEN HAYVAN SEVMEZLER

Hayvan beslemekle bir başka canlının sorumluluğunu alıyorsunuz. Ona sahip olmakla bir anlamda onu ve diğer hayvan dostlarımızı korumaya, sevmeye ...

sosyal-medya-687

SOSYAL MEDYA HALÜSİNASYONLARI YA DA HADSİZLİKLERİ

Son 5- 10 yıldır hayatımızda ciddi bir yer edinen Sosyal Medya artık kendi kurallarıyla farklı bir dünyanın kapılarını açtı hepimize. Neredeyse ...

norofibromatozis-625

NÖROFİBROMATOZİS / NF Nedir?

Deri ve sinir sistemini birlikte etkileyen hastalıklar arasında en yaygın görülen hastalık kısaca NF olarak tanımlanıyor ve çok yaygın olarak görülen ...

aile-797

AİLE ÇOCUK İLETİŞİMİ ve İletişimde Kopukluklar

Aile içinde ortaya çıkan iletişim sorunlarının belki de en önemlisi sağlıklı oluşturulamamış anne baba ve çocuk ilişkisidir. Böyle ailelerde kurallar net ...


MAKALELER
MAKALELER

Çocuk&Ergen, Yetişkin, Aile, Eğitim, Anne&Baba ... konulu makaleler.

VİDEOLAR
VİDEOLAR

Video arşivi, TV programları...

FOTOĞRAF GALERİSİ
FOTOĞRAF GALERİSİ

Sunum, seminer, söyleşi, eğitim çalışmalarımıza ait fotoğraflar.

BİZDEN HABERLER
BİZDEN HABERLER

Ne zaman neredeyiz? Bizi bu köşeden takip edebilirsiniz?

BASINDA BİZ
BASINDA BİZ

Bizimle ilgili basında yer alan haber, makale ve görseller...

2024. Site içeriğinin telif hakları SERAP DUYGULU'ya aittir.

Avinga | XML