SERAP DUYGULU

ANA SAYFA  »  BİZDEN HABERLER   »  Deprem ve Afet Psikolojisi Rehberi

Deprem ve Afet Psikolojisi Rehberi



İçindekiler:

ÖNSÖZ
BİR TRAVMA OLARAK DEPREM VE YAS SÜRECİ
DEPREM SONRASI YAŞANAN SUÇLULUK VE UTANÇ DUYGULARI
KAYIP YAŞAYANLARA YARDIMCI OLMAK /YAS SÜRECİNİ YÖNETMEK
DEPREM SONRASI PSİKOLOJİK DESTEK
ÇOCUKLARA KAYIPLAR/ÖLÜMLER NASIL SÖYLENMELİ?
ÖLMEK NE DEMEK SORUSU NASIL YANITLANMALIDIR?
ARAMA KURTARMA EKİPLERİ VE SAĞLIK ÇALIŞANLARI İÇİN PSİKOLOJİK DESTEK
KENDİMİZ VE YAKINLARIMIZ İÇİN NELER YAPABİLİRİZ? 

ÖNSÖZ

6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve son yüzyılın 2. Büyük
depremi olarak kayıtlara geçen deprem, 11 ilimizi etkiledi. 10 ilde olağanüstü hal ilan edildi.
Binlerce can kaybına, on binlerce yaralıya mal olan deprem, maddi ve manevi olarak çok acı
sonuçlarla yüzleştirdi bizi.

Deprem, yangın, sel gibi afetler toplumu oluşturan bireylerin üzerinde ciddi travmatik izler
bırakırlar. Bu tür afetlerin, yıkıma ve can kaybına yol açan doğa olaylarının sadece fiziki değil,
psikolojik olarak da ağır sonuçları var ve bu sonuçlar toplumun hafızasında derin yaralar açar.
Bireylerin afetten nasıl etkilendiği de oldukça önemlidir. Afetler, etkiledikleri gruplara göre
önce psikolojik, sonra sosyolojik olarak toplumu da değiştirip dönüştürürler. Bu değişim
Kolektif Stres ya da Sosyal Kriz olarak tanımlanmaktadır.

Depremin yaralarını sarmaya çalışırken, günlerdir tartışılan, konuşulan konu; bundan sonra
ne olacak, bu travmayı nasıl atlatacağız ve bundan sonrası için neler yapılabilir? Tüm bunları
yanıtlamak için durumu geniş bir açıdan ele almak gerekiyor. Her kesimin kendi üzerine
düşenleri, sorumlulukları ve elbette ki psikolojik olarak iyileşmeyi konuşmamız gerekiyor.
Afetler doğanın sebep olduğu değişimlerin dışında, toplumdaki her kesimi farklı
etkilemektedir. Yapılan araştırmalar, afetlerin en çok çocuklar, yaşlılar, engelliler ve kadınlar
üzerinde yıkıcı etkilerinin olduğunu ortaya koyuyor.

Bu tür yıkıcı etkileri olan büyük afetler sonrasında yaşanan acı ve yas ortak olsa da bu acı ve
kayıplara karşı her insanın vereceği tepki birbirinden tamamen farklıdır ve doğaldır. Şu an
bölgede yaşayan ve depremden etkilenen bireylerin yaşadıkları şok, inkar, öfke, uyum,
depresyon ve kabul süreçleri sağlıklı bir şekilde rehabilite edilmelidir.

Bu rehber deprem sonrası cevaplamakta sıkıntı yaşadığımız sorulara yanıtlar verme,
yakınlarını ve evlerini kaybeden, depremden zarar gören, bir şekilde etkilenen tüm kesimlere
psikolojik bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır.

Bu vesileyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, yaralanan vatandaşlarımıza şifa
dileriz.

BİR TRAVMA OLARAK DEPREM VE YAS SÜRECİ

Bireyi ruhsal ve bedensel olarak olumsuz etkileyen, yaşam düzenini aksatan, her tür kayıp ve
acı travma olarak tanımlanır. Travmaların etkileri, kişinin travmayı algılayışına, geçmiş
yaşantılarına, genetik mirasına, olayın ya da kaybın büyüklüğüne göre kişiden kişiye farklılık
gösterebilir. Özellikle travma sonrası kayıplar varsa bireyler yas süreci yaşarlar ve bu yas
sürecinin bazı aşamaları vardır:

1. Evre: Süresi kişiye göre değişebilen, birkaç saatten birkaç haftaya kadar sürebilen
dönemdir. Bu süreçte birey ölümü ve kaybı kabullenemez. Yaşanılan şok ve buna bağlı inkar
tepkileri görülür. Biyolojik ve psikolojik farklı tepkiler, ölümü reddetme, donma, unutkanlık,
tepkisizlik ortaya çıkabilir.

2. Evre: Bu evrede kayıplara bağlı acı ve üzüntü yoğunlaşır. Öfke ve ağlama krizleri, isyan
etme, korku, dikkat dağınıklığı, sürekli olarak kayıpları, ölen kişileri düşünme gibi tepkiler
görülür. Bazen haftalar boyu sürebilen bir dönemdir.

3. Evre: Kişinin kaybının bilincine vardığı ve kayıpları geri getiremeyeceğinin bilinciyle
yaşanılan derin üzüntü, mutsuzluk, çaresizlik ve bu duygulara bağlı depresyonun görüldüğü
evredir. Kişi daha önce ilgi duyduğu şeylere karşı ilgisini kaybetmiş, yorgun, isteksiz ve
umutsuzdur. Bu süreç de haftalar boyu sürebilir.

4. Evre: Geçen süre içinde ölümün, kayıpların ve yaşanılanların kabullenildiği, daha yaşama
dönük davranışların ve duyguların ortaya çıktığı dönemdir. Bireyler yavaş yavaş travma
öncesi döneme dönmeye çabalarlar. Kayıpların acısı ve özlem hala devam etmekle beraber,
bu duyguların yoğunluğu hafiflemeye, kişiler yaşama tutunmaya başlar. Yeniden gelecekle
ilgili planlar, umutlar ve çabalar ortaya çıkar.

Deprem, yangın, sel gibi afetler sonrası ortaya çıkan bu evreler Travmatik Yas olarak
tanımlanır ve bazen bireylere suçluluk ve utanç duyguları da eşlik eder.
Yas sürecinde, fiziksel, ruhsal, bilişsel, duygusal ve davranışsal olarak pek çok farklı tepki
görülebilir:

Yeme ve uyku bozuklukları, cinsel işlevlerde bozulmalar, mide bağırsak düzensizlikleri,
güvensizlik, korku, heyecan, seslere ve harekete karşı aşırı uyarılmalar, sürekli tetikte olma
hali, çarpıntılar, kalp krizi geçireceğine dair yoğun endişe, ölümü reddetme, travmaya ait
anılara dönme, alkol/tütün kullanımına yönelme, insanlardan uzaklaşma, içe kapanma, kapalı
alanlara girememe, acıdan kaçınma, ölen kişiye ait anılara yoğunlaşma, sürekli olarak ölümü
düşünme, ölmeyi isteme, tepkisizlik, sürekli iç sıkıntısı, nefes darlığı, aklını kaybetme korkusu,
yaşanılanlarla başa çıkamayacağını düşünme, yaşadığına dair suçluluk, öfke ve pişmanlık
travmayla beraber ortaya çıkan duygular ve davranışlardır.

Depremden etkilenen can ve mal kaybı olan bireylerle konuşurken, onların duygularını
yönetmeye çalışmak ya da yönlendirme yapmak, ‘ağla, iyi gelir, rahatlarsın’ demek de
‘ağlama, güçlü ol, üzülme artık, hepsi geçecek’ demek de doğru olmaz. Bizim
yapabileceklerimiz, kişiler acılarını yaşarken ve yas tutarken yanlarında olmak, destek vermek
ve duygularına anlayış göstermektir. Ne yaşayacaklarına, ne yapacaklarına karar vermek
değildir.

DEPREM SONRASI YAŞANAN SUÇLULUK VE UTANÇ DUYGULARI

Deprem, yangın, sel, terör gibi olaylarda etkilenen üç ayrı grup bulunur. Birinci grup
doğrudan olayı yaşayan ya da zarar gören kişilerdir. İkinci grup, yakınlarını kaybedenler,
üçüncü grup ise, bizzat fiziksel olarak zarar görmeseler de olaya tanıklık eden, psikolojik
olarak zarar görenlerdir. Her üç grupta da yoğun olarak ortaya çıkan duygu, sorunla başa
çıkmaktaki çaresizlik ve yaşananlara duyulan öfkedir. Depremden birincil derecede zarar
görmeyen ama tanıklık edenlerin yaşadığı bir diğer duygu utanma ve suçluluk duygusudur.
İnsanların yaşadığı kayıp ve acının yanında kendilerinde fiziksel bir kaybın olmamasının
verdiği utanç ve suçluluk duygusu kişilere bencil olduklarını da düşündürebilir.

Yakınlarını kaybedenler, onlar öldüğü için, kendisi sağ kaldığı için ve onları kurtaramadığı için
suçluluk duygularıyla boğuşur. Depremden birebir etkilenmeyen ama yaşanan acılara ve
kayıplara tanık olanlar ise, insanlar depremde hayatta kalmaya çalışırlarken, sahip olduğu
konfor, kıyafet, yiyecek ve sıcak ortam için utanç ve suçluluk duyar.

Sıcak bir evde oldukları için, yemek yiyebildikleri için hatta zarar görmeden yaşadıkları için,
sahip oldukları her şey için hissettikleri bu duygular aslında hem acı çeken ve kayıpları olan
insanlarla ortak bir duyguda buluşma hem de onlar için daha fazlasını yapma çabasına
rağmen yeterli olmadığının üzüntüsüdür. Ek olarak bu utanç ve suçluluk duygusu aynı
zamanda içinde yetiştiğimiz kültür vasıtasıyla öğrendiğimiz, taşıdığımız kavramlara denk gelir.
Bizler cenazesi olan mahallede eğlenceleri, düğünleri erteleyen, yas tutan insana 40 gün eşlik
eden, çok güldüğümüzde bu gülmenin ağlamayla sonuçlanacağından korkan bir kültürün
üyeleriyiz. Bu değerler toplumun bireylerini bir arada tutan kültürel ve sosyal bağlardır. Ancak
bencillikle karıştırılmamalıdır. Psikolojik ve biyolojik ihtiyaçları karşılamak bencillik değildir.
Bencillik, başkalarının ihtiyaçlarına ve acılarına duyarsız kalmaktır. Yemek yemek,
ihtiyaçlarımızı karşılamak sadece kendi adımıza değil, depremden zarar görmüş insanlar adına
da olması gerekendir. Toplumun her kesiminin aynı derecede etkilendiği ve tüm bireylerin
psikolojik ve biyolojik olarak çöktüğü durumda kimse kimseye yardımcı olamaz. O nedenle bu
afetten en az zarar görenler, en çok zarar görenlere yardımcı olabilmek için ve toplumsal
iyilik için bedensel ve ruhsal olarak sağlıklı olmalıdır. Bu keyfi bir şey değil, bir zorunluluktur.

KAYIP YAŞAYANLARA YARDIMCI OLMAK /YAS SÜRECİNİ YÖNETMEK

Travmalar sırasında ve sonrasında öncelikli olan travmadan etkilenen, kayıp yaşayan
kişilerin yeme içme, barınma, giysi ve güvende olma gibi temel ihtiyaçlarını
karşılamak,

Kayıplarla ilgili konuşmak, duygu ve düşüncelerini ifade etmesine uygun ortamı
sağlamak, dinlemek,

Teselli etmek ve acıyı azaltmak amaçlı, bireylere, kayıpları olanlara, yaralı
kurtulanlara, ‘hepsi geçecek, bak sen yaşıyorsun, üzülme geçti artık, yakında her şey
düzelecek, çocukların için güçlü olmalısın, ne yapalım kader böyleymiş, ölenle
ölünmez, halimize şükretmek lazım, hayat devam ediyor vb’ gibi ifadeler
kullanılmamalı.

Özellikle ebeveynlerini kaybetmiş çocuklar söz konusu olduğunda, ‘annen/ baban
melek oldu, onlar artık cennette, üzülme, ağlama, bak onlar seni görüyorlar, onlar da
üzülürler vb.’ gibi cümleler söylenmemeli.

Hem çocuklar hem de yetişkinler için iyi niyetli söylenmiş olsa da bu sözler yaşanan
kaybı, yaşanan duyguyu değersizleştirir. Anlaşılmadığını, kimsenin kendisini
anlamadığını düşündüren cümleler, kayıpların acısını derinleştirir. Mutlaka bir açıklama
yapmak ya da teselli edici cümleler kurmak zorunda değiliz. Sadece dinlemek, bireyin
yaşadığı duygulara eşlik etmek ilk etapta en uygun davranışlardır. Eğer teselli
cümleleri kurulacaksa ‘ne hissettiğini tahmin ediyorum, yaşadıklarını görebiliyorum,
yanındayım, sana yardımcı olmak için elimden geleni yapmaya hazırım, çok üzgün
olduğunu biliyorum vb. cümleler söylenebilir. Herkes her duyguyu gayet açık, ortada
ve derinden hissederek yaşıyor. Bu acı üzerine söylenen cümleler, yas süreci
tamamlanmadığı için gerçekçi olmayacak, aksine bireyleri daha çok üzecek, hatta
öfkelendirecektir.

Özellikle çocuklarla konuşurken bu depremin bir doğa olayı olduğu, dünyanın her
yerinde benzer olaylar olduğu ve bazen insanların zarar gördüğü açık, kısa ve anlaşılır
cümlelerle ifade edilebilir.

Kayıp yaşayan ve yas sürecinde olan bireye sürekli olarak kaybıyla ilgisi soru
sormamak, konuşmaya zorlamamak. Kişiler hazır olduklarında konuşmak isterler ve
onlar konuştuklarında dinlemek, konuşmaya destek vermek yararlıdır.

Kişilerin cenazelerinde, tedavi olan yakınlarında yanlarında olmak, destek olmak,

İhtiyaçlarını sormak ve ihtiyaçları konusunda var olan sorunları dinlemek, yol
göstermek ve yardımcı olmak.

Kayıplar sonrası bazı insanlar bulundukları yeri terk etmek isteyebilirler çünkü
güvensiz hissederler ve yıkılmış evlerine, hayatını kaybeden yakınlarına dair anılardan
uzaklaşarak iyileşeceklerini düşünürler. Bazı insanlarsa bulundukları yerden ayrılmak
istemeyebilirler. Onlar için de evlerinden, kaybettiklerinden uzakta kalmak onlara
ihanetmiş gibi gelebilir. Her iki duygu durumu da doğaldır ve kişiye özeldir. Acil bir
durum olmadığı sürece kişiler yapmak istemedikleri hiçbir şeye zorlanmamalıdır.
Aklıselim kararlar, yas süreci atlatılıp, acılar sakinleşince alınabilir.

Yas sürecindeki bireylerin aile üyeleri ve diğer yakınlarıyla, komşularıyla,
arkadaşlarıyla bir arada olması acıyı paylaşmalarında ve yas sürecini atlatmalarında
olumlu etkiler sağlar. Yapılabiliyorsa insanları bir araya getirmek çok yararlıdır.

Depremden etkilenen bireyler için sosyal ilişkiler önemlidir. Yaşamın normale
döneceğine dair umutları artırır. Bu süreçte duygusal ve fiziksel temas yararlıdır.
Birbirine sarılmak, omzuna dokunmak, elinden tutmak acıyı ve yası hafifletir.

Yas sürecini atlatmaya ve acıyı hafifletmeye yönelik olumlu adımlardan bir diğeri de
kişiyi farklı etkinliklere yönlendirmektir. Başka insanlara yardım, çalışma hayatına
dönmek, özellikle çocuklar ve gençler için eğitim hayatında yer almak, okulda ve
arkadaşlarıyla bir arada olmak hayatın normal akışına dönüşüne dair olumlu etkiler
yaratır.

Depremden etkilenmiş tüm bireyler için ama en çok çocuklar ve ergenler için en
önemli konu güvende olmak, güvende olduğunu hissetmektir. Depremle ve
yaşananlarla ilgili konuşurken onların kendilerini güvende hissetmeleri için gereken
ortamın sağlandığını, birlikte olacağınızı vurgulamanız yararlı olur.

Çocukların depreme ve varsa kayıplara ilişkin duygularını ifade etmelerine ortam
hazırlamak çok önemlidir. Bunun için kitaplar, kalemler, yapbozlar son derece etkili
araçlardır. Okul öncesi çocuklar duygularını ve düşüncelerini kelimelerle ifade etmekte
zorlanabilirler.

O nedenle hem okul öncesi hem okul çağı çocukları için bir arada olmak, oyun
oynamak ve resim çalışmaları çok yararlıdır ve iyileşmeye yardımcı olurlar. Okul
çağındaki çocuklar ve gençler için de duygularını yazabilecekleri bir günlük tutmak
oldukça yararlıdır.

Yas sürecindeki kişilerin verdiği tepkilere anlayışla, hoş görüyle, empatiyle yaklaşmak,
öfkeye öfkeyle ya da reddetmeyle yaklaşmamak gerekli. Bu sürecin zaman içinde
aşılacağının ve zor bir aşama olduğunun bilincinde olmak.

DEPREM SONRASI PSİKOLOJİK DESTEK

Deprem sonrası travma yaşayan bireylere yönelik psikolojik destek elbette ki psikolojik ilk
yardım eğitimi almış uzmanlar tarafından verilmelidir. Şu an bölgedeki insanların ihtiyacı
psikoterapi değil, psikolojik ilk yardımdır. Tamamen kişilerin ihtiyaçlarına göre planlanmış bir
takım psikolojik destek çalışmaları alandaki eğitim almış uzman ekipler tarafından verilmelidir.
Travma üzerine eğitim almamış bireylerin iyi niyetli ama bilinçsizce yapacakları çabaları,
kişilerde daha ağır hasarlara yol açabilir. Tıpkı, kaza ya da fiziksel travma geçiren bireylere
nasıl ki acil ilk yardım ekibi yardımcı oluyorsa, psikolojik anlamda da yardımcı olabilecekler
yine alanda uzman ruh sağlığı ekipleri, psikologlar, psikiyatristlerdir.

Doğup büyüdüğü ya da yaşadığı yerlerden bu tür bir felaket nedeniyle uzaklaşmak zorunda
kalmak da çok ciddi bir stres faktörüdür. İnsanlar bulundukları yere bir aidiyet bağı
oluştururlar, başka bir binaya ya da başka bir mahalleye bile gitmekte direnç
gösterebilirlerken tamamen farklı bir şehirde ve bir takım yoksunluklarla yeni bir hayata
başlamak ağır bir travma aslında. Hem maddi kayıpları telafi etmeye çalışmak, hem yeni bir
hayata tutunmak bireyleri olaylara karşı daha kırılgan hale getirebilir. Eğer bir yakınlarının
yanında kalıyorlarsa onlara yük olduklarını düşünebilirler. Bu tür afetler sonrasında
bulundukları yerleri terk etmek istemeyen insanlar da olacaktır. Deprem herkesi farklı şekilde
etkiler. Kimisi bir an önce her şeyi bırakıp oradan uzaklaşmak ister, kimi insan oraya ait
olduğunu düşünerek ayrılmak istemez. Her iki tepkiyi de normal karşılamak gerekiyor.

ÇOCUKLARA KAYIPLAR/ÖLÜMLER NASIL SÖYLENMELİ?

Çocuklar için durum her zaman daha zordur. Yaşları ve gelişim süreçlerine bağlı olarak neden
böyle bir afet yaşandığını ya da neden ebeveynlerinin öldüğünü anlamakta zorlanabilirler.
Özellikle okul öncesi çocuklarda bilişsel olgunluk düzeyleri henüz tam olarak gelişmediğinden
yaşadıkları ortamı ve olayları algılamak ve anlamlandırmak zordur. Kayıpların kendi suçları
olduğunu düşünebilirler. Yaramazlık yaptığı için, anne babasının sözünü dinlemediği için, iyi
bir çocuk olmadığı için bütün bunların onun başına gelmiş olabileceğini düşünebilir.

Ebeveynini kaybetmiş bir çocuk, ebeveyni sağ olan çocuklarla arasında böyle kıyaslamalara
gidebilir. O nedenle ebeveynini, kardeşini ya da yakınlarını kaybetmiş çocuklara ölüm haberi
vermek her zaman daha zordur ve çok dikkatli olmak gerekir. Çocuk yakınlarının ölümlerine
doğrudan tanıklık etmediyse hemen açıklamak doğru olmaz. Ortam yatışıncaya kadar ve
özellikle çocuğun kendisi de yaralandıysa bu açıklamalar için biraz zaman gerekir. Çocuğun
yaşına ve olayları algılama düzeyine göre anlatmak en doğrusu. Eğer bir hastanede tedavi
görüyorsa, hastanedeki doktorlardan, psikiyatristlerden destek alınabilir. Çocuk yaralıysa ve
tedavisi sürüyorsa iyileşmesi beklenmeli ve mümkünse sevdiği aile üyelerinin yardımları
alınarak söylenmelidir. Anne babasının ya da kardeşlerinin kaybını öğrenen çocuk, psikolojik
olarak tedaviye direnç gösterebilir. O nedenle bir süre beklenmelidir. Özellikle yeme içme,
barınma gibi fizyolojik ihtiyaçlar tamamlanıp güvenli bir alana geçene kadar söylenmemelidir.
Ölüm haberi verilirken;

Konuşmayı uzatmadan ve olabildiğince çabuk haber verilmelidir. Ölüm haberini
vermede gecikildiğinde çocuk, onların ölmediğine, kurtulduklarına ve yeniden bir
araya geleceklerine dair düşünceler geliştirebilir.

Haber mümkünse çocuğun aile üyeleri tarafından verilmelidir. Bir uzman duruma eşlik
edebilir ancak bilgi kesinlikle çocuğun en güvendiği, en sevdiği kişiler tarafından
verilmelidir.

Ayrıntılı açıklamalar yapılmadan, kısa ve anlaşılır bir şekilde çocuğa yakının vefat etmiş
olduğu söylenmelidir.

5 yaş altındaki çocuklar ölümün ne olduğu konusunda yeterli bir algıya ve düşünceye
sahip değillerdir. Ancak 5 yaş üstü çocuklar ölümün geri dönüşsüz bir durum
olduğunu kavrayabilirler. Çocuğun depremden nasıl etkilendiğine ve yaş durumuna
bağlı olarak kısa ve net cümlelerle, kendi yaşadığınız üzüntüyü de paylaşarak ölüm
haberini verebilirsiniz. ‘Biliyorsun, annen/baban/kardeşin yaralanmıştı, çok üzgünüm,
doktor onun öldüğünü söyledi.’ Denilerek çocuğa ölüm haberi verilebilir. Sonrasında
çocuğun tepkileri izlenmeli ve sorularına uygun yanıtlar verilmelidir. Özellikle küçük
çocuklar, ‘bundan sonra ne olacak, ben kiminle kalacağım, bana kim bakacak?’
sorularını sorabilir ve bu konularda cevaplar isteyebilir. O nedenle önceden bu
soruların yanıtları hazır olmalı ve çocuğa kimin destek olacağı gibi konularda belirsizlik
giderilmiş olmalıdır.

Çocuklar, özellikle okul öncesi yaşlarda ölümü anlamakta zorlanırlar ve soyut
kavramları algılayamazlar. Ölüm konusu anlatılırken ölen kişinin artık nefes almadığı,
duyamadığı, bedensel işlevlerinin olmadığı, bizi göremediği, bizim de onu
göremeyeceğimiz anlatılabilir. Aynı zamanda ölen kişinin acı çekmediği, acıkmadığı,
hiçbir şey hissetmediği ve üşümediği de söylenmelidir.

Çocuklara, kaybettiği yakınını özlediğinde bunu anlatabileceği, birlikte o kişinin
fotoğraflarına bakıp, videolarını izleyebilecekleri mutlaka vurgulanmalıdır. ‘Ben de
özlüyorum, ben de çok üzgünüm, birlikte onu hatırlayıp güzel şeyleri konuşabiliriz’
denilebilir.

Çocuğa kendi yaşadığınız üzüntüyü ve duyguları aktarabilirsiniz ancak aşırı
ağlamalara, feryatlara, kendini kaybetmelere çocuklar tanık olmamalıdır.

ÖLMEK NE DEMEK SORUSU NASIL YANITLANMALIDIR?

Ölüm anlatılırken doğadan, çevremizdeki canlılar örnek gösterilerek açıklama yapılabilir.
İnsanlar gibi hayvanların ve bitkilerin de öldükleri söylenerek ölümün, hayatın sona
ermesi olduğu anlatılmalıdır. Ölen kişiyi artık göremeyeceğimizi, onun da bizi
göremeyeceğini açıklamak gerekir. Çevremizdeki bütün canlıların doğduğu, büyüdüğü,
yaşlandığı ve öldüğü anlatılarak her canlının bir gün öleceği söylenilebilir. Çocuğun,
ölümüne tanık olduğu bir bitki ya da hayvan varsa, onun üzerinden ölümün ne olduğunu
açıklamak yararlı olabilir. Aynı şekilde mevsimler üzerinden de örnekler verilerek, ilkbahar
ve yaz gelince ağaçların yapraklarının çıktığını, bitkilerin yeşerip çiçek açtığını ama
sonbahar ve kış gelince çiçeklerin solduğunu, yeşil yaprakların dökülüp öldüğünü
söylemek çocukların ölüm kavramını algılamalarına yardımcı olur. Çocukların ölüm sonrası
ne olduğuyla ilgili soruları olursa, ‘bu sorunun yanıtını ben de bilmiyorum’ diyebilir ve
kendi inanç sisteminize göre bu konuda bazı görüşler olduğunu söyleyerek korkutmadan,
ceza, günah vb. kavramlara yer vermeden açıklamalar yapabilirsiniz.

ARAMA KURTARMA EKİPLERİ VE SAĞLIK ÇALIŞANLARI İÇİN PSİKOLOJİK
DESTEK

Depremden etkilenenler kadar, bölgede görev yapan ve tüm acılara ortak olan, tanıklık eden
gazeteciler, ilk yardım ve kurtarma ekipleri, sağlık personeli de aynı ölçüde etkileneceklerdir.
Yardımcı olarak kurtarabildiklerinin yanında kurtarılamayan insanlar için yaşanılan bir
yetersizlik ve çaresizlik hissi, öfke ön planda görülen tepkilerdir. Ek olarak tahammülsüzlük,
ses ve harekete aşırı duyarlılık, ölüm korkusu, uykusuzluk ve yeme bozuklukları da bu süreçte
ortaya çıkabilir.

Yaşanan felaketin büyüklüğüne bağlı olarak yardım etmek amacıyla canla başla çalışırken,
kendini ihmal etmemek çok önemli. Yemek yemeye, uyumaya, gün içinde ekip arkadaşlarıyla
nöbetleşe yer değiştirip kısa sürelerle ortamdan uzaklaşmaya imkan tanımak lazım. Biyolojik
ve fiziksel çöküş yardımcı olmanızı engelleyen en önemli faktördür.

Depremin ilk sıcaklığı atlatılınca ve yaralar bir nebze de olsa sarılmaya başlandığında
muhtemelen bir takım sıkıntılar ortaya çıkabilir. Bu süreçte profesyonel destek almak çok
önemlidir.

KENDİMİZ VE YAKINLARIMIZ İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?

Yaşanılan olayın ağırlığını, kayıpları kabullenmek ve yeniden hayata tutunmak zamanla
mümkün olabilir. Ancak acılar henüz tazeyken ve hala yaşamsal kaygılar içindeyken serinkanlı
tepkiler beklemek depremzedelere, kendimize ve toplumdaki herkese haksızlık olur. Bu
süreçte toplum olarak hem çok anlayışlı olmalıyız hem de dayanışma içinde destek vermeliyiz.
Depremden dolaylı ya da birebir etkilenen bireylerin verdikleri her tepki doğaldır. Özellikle
kayıplar, yas, afetler gibi travmatik olaylarda verilen tepkileri sağlıklı ya da sağlıksız diye
ayırmak doğru olmaz. Sadece doğal olarak tanımlanabilir.

Depremzedelerin yaşadığı tepkilerin neredeyse aynıları depremin etkilerine ve yıkıma tanıklık
eden herkes için geçerlidir. Aynı fizyolojik ve psikolojik tepkiler hepimizde görülebilir. Bu
durum aslında bir tür Toplumsal Travmadır ve yaşanan felaket toplumun her bireyini
etkilemiştir.

Bu süreci daha sağlıklı atlatabilmek için gün içinde sosyal medya ve ekranlara biraz
ara vermek iyi olur. Günün 24 saati, yıkım, ölüm, felaket haberlerine maruz kalmak,
yaşanan kaygı ve paniği artırır.

Sosyal ilişkilere ağırlık vermek, yardım kuruluşlarına katkı sunmak, sosyal etkinliklere
yönelmek yaşanılan travma ve travma sonrası stres yükümüzü azaltmaya yardımcı
olacaktır.

Hissedilen duyguları konuşmak, arkadaşlarla ve yakınlarla paylaşmak endişeyi
hafifletir, daha dirençli olmamızı sağlar.

Kişisel bakıma özen göstermek, sağlıklı beslenme ve düzenli bir uyku bu günlerde
belki her zamankinden daha önemli bir ihtiyaç.

Ulaşamadığınız ya da kaybettiğiniz yakınlarınız için pişmanlık duymayın, ne kendinizi
ne başkalarını suçlamayın. Afetler ceza olarak oluşmaz.

Yaşadığınız kaygı ve stres nedeniyle dışarı çıkmak, yalnız kalmak ya da kalabalıklara
girmek zor gelebilir. Yanınızda bir arkadaşınızla ya da aile üyeleriyle birlikte bu
durumu aşmak için çaba gösterebilirsiniz.

Deprem sonrası dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli nokta, deprem mağduru bireylerin
ve özellikle çocukların fotoğraflarının sosyal medya ve basın yoluyla paylaşılmasının
yaratabileceği zararlardır. Yıllar içinde depremin olumsuz etkileri olabildiğince onarılmaya
çalışılsa da bu fotoğraflar nedeniyle depremden zarar görenlerin, yaralı kurtarılanların
travmalarını geçmişte bırakabilmelerinin engelleniyor olması ciddi bir sorundur. İnsanların

"Deprem ve Affet Psikolojisi Rehberi"ni indirmek için tıklayınız.



MAKALELER
MAKALELER

Çocuk&Ergen, Yetişkin, Aile, Eğitim, Anne&Baba ... konulu makaleler.

VİDEOLAR
VİDEOLAR

Video arşivi, TV programları...

FOTOĞRAF GALERİSİ
FOTOĞRAF GALERİSİ

Sunum, seminer, söyleşi, eğitim çalışmalarımıza ait fotoğraflar.

BİZDEN HABERLER
BİZDEN HABERLER

Ne zaman neredeyiz? Bizi bu köşeden takip edebilirsiniz?

BASINDA BİZ
BASINDA BİZ

Bizimle ilgili basında yer alan haber, makale ve görseller...

2024. Site içeriğinin telif hakları SERAP DUYGULU'ya aittir.

Avinga | XML